Merhaba!

Hoşgeldiniz dünyama...Sayfamı ziyaret ettiğiniz için teşekkürler...

27 Mart 2012 Salı

Sanat nedir?

Sanat,hayatın her alanında gördüğümüz,yaşadığımız,dünyamıza  ışıltıyla süzülen renkler ,objeler ve duygular bütünüdür...

19 Şubat 2012 Pazar

Sevdiklerimize verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz!

İnsan vardır, yüzü güler, gönlü cömert, ufku geniş; onunla oturdukça oturmak istersiniz; muhabbetinden keyif ve feyiz alır, ilham bulur, farkında bile olmadan ne çok şey öğrenirsiniz. Yanından kalktığınızda az buçuk değişmiş, zenginleşmiş olarak yolunuza gidersiniz. Hafiflemiş olarak, rüzgârda tüy gibi. İçinizde bir gonca gül açılır, katmer katmer renklenir. Elinizde olmadan hayata gülümsersiniz. Gene görmek istersiniz o kişiyi, ilk fırsatta yeniden buluşmak. Sohbetine doyamaz, ruhunun dibini bulamazsınız, öylesine derin. Bir saklı cevherdir, ilk bakışta belli olmayan. Uçsuz bucaksız bir denizdir kıyılarına varılmayan. O kadar azdır ki böyleleri, bulunca ömür boyu dostluğunun ipini bırakmak istemez, kıymetini bilirsiniz; güzelliği arayan bir mürit gibi, muhabbete susamış bir münzevi gibi, ateşe meyyal pervane gibi etrafında incecik çemberler çizersiniz. Dostlukla, hayranlıkla... İnsan vardır, kem bakar, ağılı konuşur, habire şikâyet yahut hakaret veya dedikodu halindedir; karalamayı sever, başkasına leke çalmaktan kendine payeler biçer; kimseyi beğenmez, kendinden gayri; hiçbir yeniliği, farklılığı tasvip etmez; ayaklı sirke küpü, diken diken her sözü; dudaklarının ve gözlerinin etrafında senelerdir surat asmaktan, fesat bakmaktan oluşmuş çizgiler taşır lakin bilmez; köşe bucak kaçmak istersiniz böylesinin gölgesinden bile.Ne var ki bazen o insan patronunuzdur. Ya da öğretmeniniz. Kapı komşunuzdur veya çalışma arkadaşınız yahut ağabeyiniz. Hemen her gün görmek zorunda kaldığınız biridir. Belki de babanız ya da kayınvalideniz. Belki biricik eşiniz. Vaktiyle ne çok severek evlendiğiniz ama zamanla kalben, zihnen, ruhen ayrı düştüğünüz; gene de bir türlü yüzleşemediğiniz, dürüstçe eleştirmediğiniz... Tavsamaya yüz tutmuş bir ateş gibi kendi kendine tüten bir ilişki. Ne uzaklaşabilir ne katlanabilirsiniz. Ne olduğu gibi sevebilir ne hepten vazgeçebilirsiniz.Derken ondaki irin usul usul size de sirayet eder. Damla damla akar ruhunuza. Kangrendir ya olumsuz enerji, hızla yayılır, sinsice; bir sağlam uzuvdan bir başkasına sıçrar, bir insandan berikine. Bir de bakarsınız ki aynen onun gibi konuşmakta, onun gibi meselelere yaklaşmaktasınız. İçinizde neşe kalmamış, solmuş gitmiş o terütaze bahar. Bir kuru ayaza kesmiş benliğiniz. Siz de tıpkı onun gibi şikâyet halindesiniz, yüzünüzde benzer çizgiler. Merak edersiniz: “Ben ne vakit böyle oldum. Hangi dönemeçte yitirdim inancımı, iyimserliğimi, cesaretimi, girişkenliğimi? Ben ne zaman vazgeçtim aşktan ve aşkı aramaktan? İçsel yolculuklardan? Değişimden? Öğrenmekten? Büyümekten? Sahi ne zaman?”Hiç düşünür müyüz etrafımızdaki, en yakınımızdaki insanların enerjisi bizi nasıl etkiliyor? Günbegün, aybeay, senebesene... Yahut tersine çevirelim soruyu: Bizdeki olumsuzluklar acaba onları nasıl etkiliyor? Sevdiklerimize verdiğimiz zararın bilincinde miyiz? Keşke ara ara kapsamlı bir tadilata girişsek benliğimizde. Keşke daha fazla ertelemeden ve samimiyetle bakabilsek içimize. Oradaki yanlışları, lüzumsuz hırsları, kabuk tutmuş yaraları, tamahkârlıkları tek tek bulup ayıklayabilsek. Bir tabela assak: “Sevdiklerime verdiğim zarar için özür diliyorum. Şu anda tadilat halindeyim, yenileniyorum...” Köhne binalar bile gençleşirken, kurumuş otlar bile tazelenirken, gerekli özen ve emekle şu hayatta her şey yenilenirken, insan nasıl değişmez, değişemez? Bir süredir romanların yanı sıra nöroloji alanında çalışmalar yapan bilim adamlarının kitaplarını okuyorum. Kafayı fena halde taktığım, okudukça keyif aldığım isimler var. Mesela V.S.Ra machandran. Biz şimdiye kadar bilim ile mistisizmin birbirine taban tabana zıt olduğuna inandık ya, Ramachandran bu ikisinin pekâlâ kesişebileceğini söyleyen sıradışı seslerden. Uzun yıllardır Amerika’da yaşayan, ödüller almış bir bilim adamı. Alanında önemli başarılara imza atmış. Aynı zamanda Hint asıllı ve ruhaniyete, maneviyata, mistisizme açık bir damarı var. Çalışmalarında şaşırtıcı biçimde bilimin akılcı, gözlemci, pozitivizme dayalı birikimiyle tasavvufun insanlığı birbirine bağlı gören felsefesini buluşturmakta. Ramachandran kolları ya da bacakları kesilmiş insanlarla yakından çalışıyor. Bu tür hastaların kaybettikleri uzuvlarının ağrısını hissetmeye devam etmeleri, yani bir hayali sancı çekmeleri bilim dünyasının hâlâ çözemediği bir muamma. Olmayan kolunuz sızlıyor mesela, ne ilaçla ne terapiyle geçiyor. Ramachandran’ın anlattığı ilginç bir örnek var. Kesik eli kaşınan hastanın yanında şayet sağlam bir kişi kendi elini usulca kaşırsa, o hastanın kaşıntısı geçiyor. Zira senkronize hallerimiz. Zira enerji ağlarıyla birbirimizi etkilemekteyiz habire. Bilsek de bilmesek de... ELİF ŞAFAK

5 Şubat 2012 Pazar

Bir rüzgardı yalnızca...

Bu aralar çok mutluyum,uzun zamandır olmadığım kadar.Havada kalan birtakım şeylerin yerine oturduğunu görmek -içimde ve çevremde- beni tarifsiz bir huzura kavuşturuyor.Sabırla beklemek,zamana da yenilmeden dilediğim değişikliklerin gerçekleşeceğini bilerek yaşamaya çalışmak en doğrusuydu belki de,bu zamana kadar. 

5 Aralık 2011 Pazartesi

AŞKIMA!

Sordum kendime ve yanıtları verdim düşünmeksizin;
Sözlerle davranışlar çelişmediği zaman bil ki ;yaşadığın gerçektir...
-Yanında,kollarında hayatı yanlızca seninle paylaşıyorsa,
-Yarınlara ertelemiyorsa düşlerini,
-Gözlerini görmeden,sesini duymadan yaşayamıyorsa,
Hiç bırakamayacağın aşkı buldun demektir,ölesiye....

30 Kasım 2011 Çarşamba

MUTLU AŞK YOKTUR

İnsan her şeyi elinde tutamaz hiç bir zaman


Ne gücünü ne güçsüzlüğünü ne de yüreğini

Ve açtım derken kollarını bir haç olur gölgesi


Ve sarıldım derken mutluluğuna parçalar o şeyi


Hayatı garip ve acı dolu bir ayrılıktır her an


Mutlu aşk yoktur

 
Hayatı bu, silahsız askerlere benzer


Bir başka kader için giyinip kuşanan

Ne yarar var onlara sabah erken kalkmaktan


Onlar ki akşamları aylak kararsız insan


Söyle bunları hayatım ve bunca gözyaşı yeter


Mutlu aşk yoktur




Güzel aşkım tatlı aşkım kanayan yaram benim


İçimde taşırım seni yaralı bir kuş gibi


Ve onlar bilmeden izler geçiyorken bizleri


Ardımdan tekrarlayıp ördüğüm sözcükleri


Ve hemen can verdiler iri gözlerin için


Mutlu aşk yoktur





Vakit çok geç artık hayatı öğrenmeye


Yüreklerimiz birlikte ağlasın sabaha dek


En küçük şarkı için nice mutsuzluk gerek


Bir ürperişi nice pişmanlıkla ödemek


Nice hıçkırık gerek bir gitar ezgisine

Mutlu aşk yoktur




Bir tek aşk yoktur acıya garketmesin


Bir tek aşk yoktur kalpte açmasın yara


Bir tek aşk yoktur iz bırakmasın insanda


Ve senden daha fazla değil vatan aşkı da


Bir tek aşk yok yaşayan gözyaşı dökmeksizin


Mutlu aşk yoktur ama

Böyledir ikimizin aşkı da
 
Yazar : ARAGON


27 Kasım 2011 Pazar

Uzun zaman oldu!

Bugün sana yazmayı çok istedim,gelgitlerle mücadele halinde.Sözünü tutman,kalenderliğinin göstergesi,uzak olsak da iyi bir dostsun.Kadın içtenliği ,samimiyeti bu olsa gerek.Resimlerden bilsem de suretini,yürekten hissediyorum gerçekliğini...
Sevgiler...

30 Mayıs 2011 Pazartesi

Günaydın yeni bir güne...

Bugün yazacak o kadar çok şey var ki,tarihin sularından,günümüze uzanan kara parçalarının arasında kalmışken...
Okuma günü olmasına karar verdim-başka hikayelerde,başka serüvenleri,başka kahramanları yaşamaya....